ACELEN NE?


 

Konya önemli konuklar ağırlamaya hazırlanıyor. Nur Artıran, Ahmet Ümit, Gamze Cizreli, Yonca Ebuzziya. http://www.isyasamindahosgoru.net/ Nasipse ben de Pazar günü katılımcılarla bir araya geleceğim.

Ardından önümüzdeki hafta da Şeb-i Aruz törenleri başlıyor. Sağ olursak yine her gün sema törenleri öncesi 19-20 arası Sultan Veled salonunda sizlerle birlikte olmayı planlıyoruz. Geçen yıllarda olduğu gibi ruh sağlığımızı güçlendirmeye yönelik,  Mesnevi’den çıkarımlarla yol yöntem arayışı olan Aşkın terapi sunumlarıyla birlikte olacağız.

Konya ve İstanbul’daki gurup çalışmaları için de  başvurularınızı almaya devam ediyoruz. www.rumiterapi.com veya fozdengul@gmail.com.

Kaynaklarımızı fark ediyoruz. Kendimize güvenimiz artıyor. Eskisi kadar birbirimizi yok etmeye çalışmak yerine daha normalleşiyoruz. Büyüyoruz. Her türlü. Olgunlaşma belirtileri bunlar. Kişisel veya guruplar olarak olgunlaşıyoruz. Henüz çok başındayız ancak emareleri görünüyor.

Umutlanmalıyız. Gülümsemeliyiz. Meraklanmalıyız. Çabamız artmalı. Daha çok insan ve gurup tanımalıyız. Ötekilere dair endişelerimiz, merak ve tanıma çabasına bırakmalı yerini.

Planlarımızın yerini asıl plana bıraktığını fark edebildiğimiz ve bunu sükunetle karşılayabildiğimiz zaman başlayacak dinginleşme. O zaman daha başka planları da fark edebilen ferasetli insanlar olmaya başlayacağız ve böyleleriyle tanışacağız. Daha çok yorulan öfkeliler yerine daha sükunetle yürüyen sakin insanlardan olacağız. Nefisler belki başını öne eğecek biraz ancak bir başka ışık için yer açacak. Bu onun da işine yarayacak. Daha yavaşlamış, hızını evrenin hızına yaklaştırmış insanlara ihtiyacımız var.

Acelesini durduran. Sabırlı.

Geriye doğru baktığımızda en çok işimize yarayan davranışın sabır olduğunu görüyoruz. O yüzden insan yaşlandıkça daha da yavaşlıyor. Başlangıçtan sona doğru fiziksel olarak yaşadıklarımız bize örnek aslında, nasıl olmamız gerektiği ile ilgili. Yaşlılara bakalım. Neyi önemserler? Ne yerler? Nasıl yürürler? Ne konuşurlar? Tepkileri. Uykuları. Düşünceleri. Duygulanımları. Zaten fiziksel olarak düştükleri için böyleler. Bizim fiziksel olarak düşmeden önce ulaşmamız gerekenler bunlar aslında.

Daha yavaş. Daha az konuşarak. Daha çok dinleyerek. Daha az endişelenerek. Daha gürültüsüz. Daha sessiz. Daha sabırlı insanlar arttığı zaman etrafımızda daha güçlü ve müreffeh bir ülke olacağız.

O zaman çocuklarımıza, öğrencilerimize, sorumluluğumuz altındaki insanlara sabrı ve sükuneti öğretme hedefimiz olsun. Lafla mı? Hayır. Davranışlarımızla.

Sebebi ne olursa olsun gürültücü insanları ikaz edelim ve sonrasında da kınayalım. Sebepleri ve bahaneleri mutlaka vardır. Bize ne.

Sebebi ne olursa olsun çok konuşanları ,acelecileri, dinlemeyenleri ikaz edelim. Sonrasında da kınayalım. Sebepleri ve bahaneleri mutlaka vardır. Bize ne.

Sebebi ne olursa olsun öğrenmeyen, öğretmeyen veya bu ikisini sevmeyenleri ikaz edelim. Sebepleri ve bahaneleri bir kenara bırakarak yavaşlayalım biraz.

Zaten gideceğimiz mesafe belli.

Acelemiz ne?

 

Dr Faik Özdengül

SUÇLULUKLAR


 

“Suçluluk duygusuyla baş edemiyorum.

Başkalarının yüzüme baktığı her an zihnimi okuduklarını düşünüyorum. Bunu hissediyorum. Utanıyorum. Yüzümü kapatıyorum. Elim yüzüme gidiyor. Kalbim çarpıyor. Dizlerim titriyor. Geriye dönüyorum hep. Suçlarımın oldukları yere. Çoğu zaman unutuyorum da aslında yerini ve zamanını ama yine de bir his var. Beni bırakmayan. Sen suçlusun diyen. Adım attırmayan. Göğsümü gere gere buradayım dedirtmeyen. Hep saklanmak gizlenmek zorundaymışım gibi. Kimseyle olduğum gibi oldurmayan bir şey. Maske takmak zorunda bırakan. Ezelden suçlu yapan bir şey bu. Hep utandıran.

Yüzüme bakıp suratıma tükürecek gibi insanlar. Böyle hissediyorum. Kendi aralarında konuşurken benden söz edip alay ediyorlar, iğreniyorlar. Yeniye ve güzele hakkım yokmuş gibi.

Kurban. Evet bir kurbanım ben. Başkaları mutlu olsun diye kanı akıtılan bir kurban. Ben de varım ben de istiyorum diyemeyen.

İki tane dünya var. Aralarında da buzlu bir cam. Yaklaşınca iki tarafı da görüyorsun. Ancak sadece birine aitsin gibi. Buzdan cam buzdan bir kalp gibi. Başkaları için atan. Diğerleri için çarpan. Kendine dokunup kendini ısıtamayan kanı pompalayan bir kalp. Başkalarına ihtiyaç duydukları zaman verilmek üzere saklanan kanla dolu bir kalp. Kendini beslemeyen. Sadece kendini ayakta tutacak kadar dolaşan damarlarda.

Buzdan cama yaklaşırsan eğer büyük bir uğultu başlar. Karşıya geçebileceğinden endişe eden bir ordu oluşturdun nerdeyse arkanda. Eğer gidersen diye endişe eden. Gidersen diye boyunlarını büken. Ya sen kurban ol ya da hepimizi edeceksin diyen. Suçlayan. Neleri eksik yaptığını bağıran sürekli. Hem suçlayan hem bırakmayan. Ve gücünü tüketen. Korkutan. Boğan. Sürekli yaralayan.

Bir gün diğer tarafa geçeceğini hayal ederek yaşarsın. Umut edersin. Oradan bir el uzansın da çeksin istersin. Mucize beklersin. Çabalarsın bazen. Ancak o kadar güçlüdür ki suçluluk duygusu onlar bıraksa o duygu bırakmaz. Kurbansın sen der. Şikayet edersin. Sonra da başını bildiğin ve öğrendin gibi eğer ve beklersin ki kanın aksın. Kanından beslensinler.

Baş edemiyorum bu suçluluk duygusuyla.”

Çok da uzun olmayan ama ileri hareket ettirmeyen zincirler gibi.

Evet tıpkı öyleler.

Sanki her yerinden bağlanmışsın gibi.

Gibi?

Gibi evet. Bu sanki sadece senin suçun değil de tüm insanlık için  kurban olmak gibi. Kurban olması gereken kutsallar olması gibi. Bunu çok önceden öğrendik gibi.

Ağlamakla bile çözülmüyor. Öyle güçlüler ki.

İlk suçluyu biliyor musun?

İlk suçlu?

İlk suçlu.

Babamız. Atamız. Adem.

Biliyorum evet.

İlk suçlu bağışlanmıştır. Bunu da bilirsin aslında. İlk suçlu Adem, suçunu bilmiş, itiraf etmiş, bağışlanma dilemiş ve bağışlanmıştır. O bağışlansa da belki de onun suçunun bulaşıkları hepimizi aynı yolu bir kez daha yürüyüp geçelim diye, onun yolunu öğrenelim ve benimseyelim diye dokunup duruyor yüzlerimize. Yakamızı bırakmıyor bir türlü. Kim bilir?

Onu bağışlayan bizi neden bağışlamasın? Bizi de bağışlar elbet.

Hem Adem hem Bağışlayan bize bir şey öğretmiyor mu?

?

Suç, hata normal. İnsansı. Kaçınılması gereken ama tutulup kalınan. Bir yerlerden yakalayan. Israr edilmemesi lazım gelen ama durdurulamayan. İçimizdeki savaş bu. Dışımıza yansıyan.

 

Madem bu bir his. Mademki çoğu zaman nedeni de hatırlanmayan. Var olmuş ya da olmamış ne fark eder? Varsa da yoksa da bağışlanma gerektirir. Temizlendiğin hissiyle değişmeli.

Yolu da belli. İtiraf edip bağışlayana özür dilemek sonra. Ve afiyet dilemek ondan. Gözyaşıyla duaya durmak. Niyazdan geri kalmadan. Eksik olan neyse istemek. Çabaysa çaba. Cesaretse cesaret. Her ne gerekiyorsa. Sabırla. Bıkmadan. Vazgeçmeden. Umudu asla elden bırakmadan.

Tıpkı Hz Pir gibi:

Ey akılları ihsan eden sevgili, feryada yetiş. Sen bir şey dilemezsen hiç kimse dilemez.

İstek de sendendir, ihsan da. Biz kimiz ki? Evvel de sensin, son da. Hem sen söyle, hem sen dinle, hem sen ol. Biz bunca malımız mülkümüzle yine hiçbir şey değiliz. Ey sevgili, bize tekliflerde bulundun, lütfet de secdeye rağbetimizi arttır; bize cebir tembelliğini gönderip şevkimizi söndürme. Ey hikmetine hayran olduğum sevgili, mademki niyaz etmemizi emrettin, bu emrettiğin niyazlarımızı da sen kabul et.

Bağışlanma, temizlenme duygusuyla değiştir suçluluklarımızı. Ki gülsün yüzlerimiz.

Dr Faik Özdengül

Kalpler Dünyası

Güzel şeyler oluyor.

Aralık ayı yaklaşıyor ya, Konya da şenlenmeye hazırlanıyor.

Hz Mevlana’nın vuslat gecesi kutlamaları için hazırlıklar sürüyor. Her yıl gelenler bilirler. Üç aşağı beş yukarı benzer etkinlikler yine söz konusu.

Bizler ne yapıyoruz nasıl katkıda bulunuyoruz bu yıl Aşkın Terapi ekibi olarak, onlardan bahsedeyim biraz.

Her gün sema törenlerinden önce yan salonda Yakup Şafak Hocamızın Mesnevi dersinin ardından profesyonel tiyatrocu arkadaşlarımızın da desteğiyle güzel bir kurgu hazırlığındayız.

Aşkın Terapi ilkelerinden bazılarını süre elverdiğince beğeninize sunacağız inşallah ve ardından niyaz edeceğiz birlikte.

Yine bu yılda aralık ayı içinde geçen yıl olduğu gibi Konya İşkadınları Derneği’nin ev sahipliğinde Hoşgörü buluşmaları olacak. O toplantıda da yine Mesnevi öğretilerinin anlatıldığı bir workshopumuz olacak nasipse.

Bu arada İstanbul’da da Konya’daki gibi gurup çalışmaları başlatma niyetimiz var. Bunun için hazırlıklarımız sürüyor. Bunu da www.rumiterapi.com sitesinden takip edebilirsiniz.

Konya’daki gurup çalışmalarımızı da  yine yaz arasından sonra başlatmak niyetindeyiz. Bununla ilgili bilgi ve başvurular için de

https://faikozdengul.wordpress.com/duyuru-ve-etkinlikler/

linkini takip edebilirsiniz.

 

Daha da güzel şeyler olacak ve oluyor da zaten.

Kim bilir gün içinde bile kaç kez aşağı ve yukarı çıkıp iniyoruz. Duygularımız bir anda dibe vururken ani bir haberle tavan yapabiliyor. Hayat böyle bir şey zaten. Bunu bilenler daha rahat yaşıyorlar. Şöyle söylüyor danışanlarımdan çoğu, eğer bir gün bunun olacağını bilseydim onca zaman boşu boşuna üzülmezdim.

 

Peki o zaman bize düşen ne?

Dışımıza giydiğimiz beden elbisesinin içini merak etmek. İçine saklanmış gizlenmişi arayıp bulmak. Onun ışığının arayıcıları olmak. Bunun yolunun yolcusu olmak. Dışarı bakan gözleri içeri çevirmenin yöntemlerini edinmek. Dışımızdaki dünya emin olun ki sadece içerdekinin yansıması. Dünyada kaç milyar insan varsa bir o kadar da dünya var. Ve ilginç olan şu ki bu kadar farklı dünyalı aynı dünyada yaşadığını zannediyor. Ve o yüzden ki her kes diğerine başka gezegendenmiş gibi bakıyor. Kendi dünyasına ait olmayan insanlarla anlaşmaya çalışıyor ve başaramıyor. Başaranlarsa kendi ruhlarını görüp onun ışığı ile bakanlar. Başka bir dünyada kalpler dünyasında buluşuyorlar onlar.

 

O zaman başka dünyalarda gezinmek ve diğerlerini öznel dünyamıza ait yapmak yerine kendi dünyamızı keşfedip önce, sonra da oradan kalpler dünyasına yol bulabilmeyi öneriyoruz.

Kalpler dünyasına yol bulabilmek için aralık ayında Konya’da buluşuyoruz.

 

Dr Faik Özdengül