İNCİNMEK

 

12294877_10206964735049516_8104766757885789323_n

 

Şimdi, insanı müteessir eden azar aslında sevgi delilidir.

Eğer kendinde bir kusur görüyor ve pişmanlık duyuyorsan bu sana bir yardımdır Hak tarafından. Yok eğer kendin pirü pak ve diğerinde kusur görüyorsan bu kusur sendedir, sana aittir ve onun aynasında kendini görüyorsun demektir. Ondan incinmeye devam ettiğin sürece kendinden inciniyorsun manasınadır. O gördüğün yanlışı ve kusuru kendinden def etmeye bak. (Fih-i Ma-fih)

Bir fili, su içsin diye bir su kaynağına götürdüler. Fil, kendini suda görüyor, başka bir fil var sanıyor, ürküyordu. Bilmiyordu ki kendinden ürkmektedir. Zulüm ediş, kin güdüş, hasret, hırs, insafsızlık, ululuk gibi bütün kötü huylar, sende oldu mu incinmezsin. Fakat bunları bir başkasında gördün mü ürkersin, incinirsin. Bil ki kendinden ürkmedesin, kendinden incinmedesin. İnsan, kendi kelliğinden, kendindeki çıbandan iğrenmez; yaralı elini yemeğe sokar, parmağını yalar, gönlüne hiç de tiksinti gelmez. Fakat bir başkasında küçücük bir çıban, yahut azıcık bir yara görse onun yediği yemekten tiksinir, o yemek, içine sinmez. İşte kötü huylar da kelliliklere, çıbanlara benzer. İnsan, bunlar kendisinde oldu mu incinmez; fakat bir başkasında bu huyların pek azını bile görse ondan incinir, tiksinir. Sen ondan ürküyor, kaçıyorsun ya, o da senden ürker, incinirse mâzur gör; senin incinişin de onun için bir özürdür; çünkü sen onu görünce inciniyorsun ya, o da aynı şeyi görüyor da senden inciniyor. “İnanan, inananın aynasıdır” dedi, “kâfir, kâfirin aynasıdır” demedi. Amma bu, kâfirin aynası yok demek değildir; onun da aynası vardır amma aynasından haberi yoktur. (Fih-i Ma-fih)

 

Hal böyle olunca, incitmekten kurtulmak için kendindeki kusurları gidermen gerektiği gibi incinmekten kurtulmak için de yine yapacağın şey aynı. Kendi kusurlarını gidermek.

Kendini temizlersen baktığın her aynada temiz ve sevimli bir yüz görürsün.

 

Eğer bir ilişki incinmelerden hali değilse, kırgınlık üretiyorsa, orada ikilik var demektir. Ya o ya da sen ikinizden birisi diğerinin önünde ölmeli ve ikilik giderilmelidir. Peki Allah’la olan ilişkide ne olacak? O diri ve ezeli hem de ebedi. O zaman sen öleceksin. Böylece Lütuflar göreceksin.

 

İncinen kendinden incinir aslında. Mükemmel olduğuna, fedakarlıklar yaptığına, gördüğü ve baktığı bütün aynalarda en iyi görünenin o olduğuna inanmış bir kere. Kendinde kusur görmeye tahammülü yok. Halbuki Hakkın yardımı ben kusurluyum demeye başladığı anda tecelli ediyor. Sana kızan, seni azarlayan herkes düşmanın değil.

 

Bir kere daha ortaya çıkıyor ki, bir çok şeyi kılı kırk yararcasına öğreniyoruz da kendimizden haberimiz yok. Kendimize ait bilgilerden ne kadar da uzağız.

Ben kimim sorusunu sorup da peşine düşen talihliye ne mutlu.

 

 

KENDİME NASİHATİM OLSUN

zikr_by_mystafa

 

 

İnsan sevdiğini anmasa, gönüller nasıl sükun bulur?

Eğer Allah kendi Esmasıyla parlatmasa bu ten nasıl aydınlanır?

Sevilmek isteyenin de kendini cilalamasından, parlatmasından daha anlaşılabilir ne var?

Bu süslemeler, süslenmeler, giyinip kuşanmalar, takıp takıştırmak, kokulanmak, sürünmek hepsi görünüp beğenilmek ve sevilmek için değil mi?

Kim tersini söyleyebilir ki veya söylese de kim inanır?

İnsan gerçekten de bilmez mi? Ruhunu cilalamadan istediği gibi sevilemeyeceğini?

Ten perdesi incelmeden, nefsinin gölgesi ruhun önünden çekilmeden aydınlanıp, parlayamaz. Bunu bilmez mi gerçekten de insan?

İnsanı sevilir ve görünür yapan ancak gönlü cilalayıp parlatmaktır.

Kendimden geçmeden sevebilir miyim?

Kendimden geçemezsem nereye giderim?

Kendimi kutsamak ta neyin nesi?

Hadi bir müddet besledim, yücelttim kendimi, sonra?

Kendime nasihatim olsun o vakit;

Eğer karşı kıyıya ulaşmak istersen, kendini bu kıyıda bırak. Ya yüzmeyi öğren, ya bir gemi bul, ya da bir köprü kur.

 Sevmek ve sevilmek istiyorsan kendini anmayı bırak.

Gönlü vermeden bir başka gönül elde edemezsin.

O zaman gönüller de emanetmiş demek ki, sevdiğine teslim etmek için, içi doldurulup geri verilecek keseler. Gönül kesesi ancak sevdiğini anmakla dolarmış.

Kendini anan hep kendinden söz eden ne sever ne de sevilirmiş.

Gönül kesesinin ipi de dilmiş.

İp çözülünce de kese boşalırmış.

Ey Allah, ey ihsanı hacetler reva eden! Sana karsı hiçbir kimsenin adını anmak lâyık değil.

Bu kadarcık irşat kudretini de sen bağışladın, şimdiye kadar nice ayıplarımızı örttün.

Ezelde bağışladığın irfan katrasını, denizlerine ulaştır.

Canımdaki, bir katra ilimden ibarettir; onu ten havasından, ten toprağından kurtar!

Bu topraklar, onu örtmeden; bu rüzgârlar, onu kurutmadan önce sen halâs et! Mesnevi. 1.1880-84

 

 

KİMLERDENSİN

 

tumblr_n96n7kCgdN1tr9u2ao1_400

 

Onlar deniz gibi köpürdüler ama korkma ya Musa, sen üstün olacaksın! Mesnevi.4.1670.

Savaş içeriden dışarı sıçradı.

Görünmezdi görünür oldu.

Gizliydi, aşikar etti kendini.

Düşman el salladı.

Saklı gizliyken ortaya çıktı.

O zaman bu bir zafer muştusudur.

Eğer bir savaş varsa barış yakın demektir.

Şimdi inanmışlara bir kaç çift söz etme zamanı.

Korkma deme zamanı.

Tıpkı Peygamber sav in Hz Ebubekir’e dediği gibi. “Üzülme. Allah bizimle beraberdir.”Tevbe.40.

“Korkmayın” sözü, korkanlara sunulan hazır yemektir. Ve bu yemek tam onlara lâyıktır.Mesnevi.1. 1430.

Ey inanmış adam, seni neyle korkutuyorlar?

Ölümle mi?

Sen, bedensiz bir bedene sahipsin, gayri canının cisminden çıkacağından korkma.Mesnevi.3. 1613.

Bir de her şeyin bir ömrünün olduğunu unutma. Sebepleri görme sadece.

Ey inanmış adam, sen denizlere layıksın, derelerde, gölcüklerde durulacak zaman mı?

Dadıyı karada bırak,yürü, kazlar gibi mâna denizine koş, dal denize!

Anan seni sudan korkutursa sakın sen korkma, hemen denize koş!

Bu çeşit yürüyüşle zâhiren ateşe bile girsen yine apaydın yücelere kadar varırsın.

Mademki “ Korkma” hitâbını duydun, ne denizden korkun var ne dalgadan, ne köpükten!Mesnevi.2.3770-74

Her taraf yılan mı dolu? Ne gam. Sen dağsın ve senin içinde hepsine yetecek panzehir var.

Asıl olması gereken korku var mı sen de? Ona bir bak, yokla kendini.

Allah, sana Hak korkusunu verdi mi bunu “Korkma” hitâbı say. Sana tabak yolladı mı ekmek de yollayacak demektir.

Korku, korkusu olmayan adamındır. Dert, burada dönüp dolaşmayan kimsenindir.Mesnevi.3. 495.

Tarih oku. Nice az toplulukların çoklara galip geldiğini ibretle gör. Zalimin kendi kazdığı zulüm kuyusuna ebediyyen düştüğünü. Yürüdüğün yola bak sen. Zaten olacaktır olmakta olan dedi şair duymadın mı?

Ey inanmış kişi,

Ömür öyle ya da böyle geçecek. Ne uzun ne kısa. Tam yazıldığı kadar. İçini doldur.

Lafı bıraksan uzar, lakin senin vaktin az. Yapacak işlerin var. O zaman son söz,

Ömürden çok gittiğin yerde sorulacak bir soru var:

“Kimlerdensin?”

 

BİR AN BİLE

2834643-arkadas

 

İnsanın içine nüfuz edilebilir mi?

Net cevap, edilir.

İnsana ulaşılacak, insanı dışarı açacak kapılar ve yollar var.

İnsan nihayetinde toprak ve sudan oluşmuş bir yapı. Bir ev gibi. Onun da  kapıları ve pencereleri mevcut.

Hem alıyor hem veriyor.

Daha doğar doğmaz ağzıyla almaya başlıyor.

Soluk yoluyla, deri ile duyu organlarıyla dış dünyayla temasta sürekli.

Gözüyle temaşa ediyor, burnu ile kokluyor, kulağı ile dinliyor, tadıyor, dokunuyor.

İçine aldığı şeyler ya toprağa ya da suya ve havaya müteallik.

Toprak mahsulü ile doldurursa içini, insanı aşağı ve toprağa çeker. Yok hava ile doldurursa hava onu yukarı kaldırır.

Boş bir kabın ağzını kapayıp havuzun ortasına ya da bir dereye bıraksan kıyamete kadar batmaz. Çünkü içinde havadan başka bir şey yoktur.

Havanın meyli yükseğe olduğu için kabını da yükseğe çeker ve batmaktan muhafaza eder. Mesnevi.IV.

İçinize aldığınız, temas ettiğiniz, gördüğünüz, duyduğunuz, kokladığınız her şey sizi aşağı ya da yukarı çeken amiller. Ya dibe çeken ya da yukarı kaldıran.

Akıl yükseltir. Nefis dibe çeker.

Eğer etrafınızdaki cinsleriniz aklı nefsine galip olanlarsa sizi de kendileri ile beraber yükseltirler. Değilse ve  nefsi aklına galip olanlarsa temas ettikleriniz, dünyaya ve toprağa bağlar hatta daha da öteye toprağın da aşağısına, çukura.

Birlikte olduğunuz insanları önemseyin. Bir an bile çok önemli. Göz göze bakıştığınız tek bir an bile. Sözcükler, tavır, davranış, dokunuş, düşünceler. İletişim aslında mıknatıs demir ilişkisidir. Hep birbirimizi çeker ve iteriz.

Sürekli beraber olduklarımıza benzemeye başlarız. Gezdiğimiz sokaklar, yollar, dinlediklerimiz, baktığımız ve kokladığımız her şeyi içimize alırız. Evimizi ne ile doldurursak onun cinslerine çekiliriz.

Bu meyanda kendimize bakalım neye meylimiz var? Neye doğru çekiliyor ayaklarımız, neye, kime ve nelere bakıyoruz gün boyu? Neyi ve kimleri görüyor ve dinliyoruz? Dışarı açılan duyu pencerelerimizden neler giriyor içeri, Kimlerle ne konuşuyoruz?

Cinsiyette bir cazibe vardır. Yani cins cinsi çeker. Şimdi sen kendine bak. Küfür ve dinden hangisinin cinsi olduğunu gör.

Eğer Haman’a meylin varsa Haman’a, Musa’ya meylin varsa Sübhan’a mensupsun.

Eğer ikisine de meylin varsa nefsin ve aklın karışmış demektir.

Bu suretle nefis ile akıl çarpışmaktadır. Dikkat ve yardım eyle ki, akıl ve şuurun nefsini galebe çalsın. Mesnevi. IV.