KURDA AŞIK KUZULAR

ScreenHunter_26 Jul. 11 15.23

 

Ben, iyiyle, kötüyle, kavga edemem; kavga ile işim yok. Savaşmak söyle dursun; gönlüm barışlardan bile ürkmekte.Mesnevi.1.2392.

İnsan yanıldı. Biraz rahata kavuşunca zorlukları unuttu. Kurda aşık olan kuzular gibiyiz.  İnsan dedimse nefsi aklına galip olanlar. Dünyayı kendine yurt edinmeye kalktı ya. Uçsuz bucaksız evreni, sayısız alemi unutup, küçücük dünyayı çocukların evcilik oynaması gibi mamur etme sevdasına düştü ya. Şaşmak lazım bu insana.

Tabure kapmaca oynayanlar gibiyiz. Birileri dümbelek çalar bizler de boş tabure kapmaya çalışırız. Hani nerede bizden öncekiler? Anneler, babalar, dedeler, onların dedeleri.

Kavga mı istiyorsun? Durma kavga et. Elinden geleni ardına koyma. Öfkenden kudur. Nefret et. Öldür. Zavallı insan! Nasılsa yorulacaksın. Gücün, takatin bir yere kadar. Kavga ederken, savaşırken, nefret ederken bir durup etrafına bak. Horoz döğüştürüp gülenlerin oyuncağı olmayasın?

Eğer çaban Allah için değilse, maksadın Allah’ın rızası değilse kusura bakma burnuna çengel takılan ayılardan farkın yok.

Yine de Allah’ın merhameti var. Merhametli Peygamberleri, merhametli yol göstericiler var.

Ey kerem sahibi, cüzden kül kokusunu al…ey hakîm, zıttan zıddı istidlâl et!

Doğrusu savaşlar, barışa sebep olur.

İnsan, geçim için, rahatlık için yılan arar, gamdan kurtulmak için gam yiyip durur. Mesnevi.3.990

Yapıp ettiklerin, yediğin gamlar, sıkıntılar yaptıklarına değer mi diye sorarlar.

Ey insan merhamet et. Merhameti yoldaş edin.

Önce kendine. Kendi nefsine acı. Nefis atını pek de başı boş bırakma. Dizginini salıverme.

Sonra en yakınındakilerden itibaren diğer insanlara merhamet et.

Yetmez. Bütün mevcudata da merhamet nazarıyla bak.

Başına gelenlere de sabret. Öyle sızlananlardan olma.  Ölmeden önce de ölüver canım. Boğa değiliz ki ağzımızdan köpükler çıksın, durmadan arka ayaklarımızla toz kaldıralım. Sükunet denizi dururken derelerde yıkanmak da neyin nesi.

Halkın kızışları sulh içindir ama rahata ulaşma tuzağı, daima rahatsızlıktır, zahmetle rahata ulaşılır.

Her sille, okşamak içindir… Her şikâyet, insana şükretmeyi andırır.

Renklerin asılları, renksizliktir… Savaşların aslı, barışlardır.6.59

Söyledim ama tekrar söyleyeyim.

Dirilme gününün gelmesine şart önce ölmektir. Çünkü dirilme, ölümden sonradır.

Herkes yokluktan korkar, işte bütün âlem, bu yüzden yol sapıtmıştır. Halbuki yokluk, asıl sığınılacak yerdir.

Bilgiyi nerede arayalım? Bilgiyi terk etmede. Barışı nerede umalım? Barıştan vazgeçmeden.

Varlığı nerede arayalım? Varlığı terk etmede. 6.820-25

 

İŞARET TAŞLARI

piramitler2

 

Sen bu beldedeyken bu beldeye (Mekke’ye), babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin ederim ki, biz insanı bir sıkıntı ve zorluk içinde (olacak ve bunlara göğüs gerecek şekilde) yarattık. Beled. (1-4)

Şaşırmayalım ve şaşkınlık içinde olmayalım, dengemizi kaybetmeyelim diye yazdım yukarıdaki Ayet-i Kerime’yi.

Dengenizi yitirdiğiniz, hastalandığınız, güçten düştüğünüz, sersemlediğiniz anları düşünün. Çok küçük darbeler bile sizi yıkmaya yeter böyle durumlarda. Bastığınız yeri göremez, etrafınızda olan biteni kavrayamaz, duyduğunuz anlayamaz ve doğru değerlendirmeler yapamazsınız.

Size zarar vermek isteyenler, bunu kolay yapabilmek için önce dengenizi bozmak ve dayanıklılığınızı azaltmak isterler.

Bir saldırı söz konusu olduğunda öncelikle metanetinizi korumanız ve dayanıklı olmanız gerekir. Bir ok atılıyorsa elinizde bir kalkan olması işinize yarar. Bombalar geliyorsa üstünüze bir sığınak hayat kurtarır.

Bulunduğunuz yerin bir haritası varsa ve oraya ait bilginiz varsa hareket imkanınız artar.

Yaşadığımız yer dünya.

Orada geçireceğimiz günler ömür ve sonu var.

Ömür yürünmesi gereken bir yol ve meşakkatli. Bu bilgilere önceden sahip olmak hayatı doğru düzgün yaşamayı, yolu sağlıklı ve dayanıklı ve verimli yaşamayı sağlar. Çünkü ne ile karşılaşacağınızı bilmek sizi hazırlıklı kılar. Yaşamak zor ve meşakkatlidir.

 Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helâl ve temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır. Bakara.168.

Yürüyüşü kolay kılmanın bir başka yolu da iyi yol arkadaşıdır. Kötüsü de var çünkü.

Kılıktan kılığa giren, içinize vehim ve korku salan, dedik odu yapan, kurnaz yoldan alıkoyucular şeytandır ve insan kılığındadır çoğu kez. Seni Dosttan ve yoldan alıkoyan her şey, her düşünce, her algı şeytandır. Dikkatli ol.

Yolun ve yürüyüşün bir hedefi olmalı. O da Dost’a gitmek ve O’nun rızasına ve sevgisine ulaşmaktır. Gerisi lafı güzaftır. Kim bundan alıkoyuyorsa sembolik şeytandır. Hac’da neden sembolik şeytan taşladığımızı düşünelim. İyi bir yol yürüyücü, iyi ömür sürücü yolda şeytan taşlamak zorunda da kalacaktır çünkü.

Yola çıkarken hazırlık yapmak esastır. İnsan her an yeniden ve yeniden yola çıkmalı ve hep yolda olmalıdır.

İşaret taşları olmalı.

İşaret taşlarını, haritasını kaybedenin dengesi bozulur ve algı operasyonuna, vehimlere açık hale gelir. Başı döner, sersemleşir, dostu düşmanı ayıramaz hale gelir.

Aynı düşünce ve hisleri taşıyanlara millet denir. Ortak tefekkür ve ortak tahassüs derler eskiler buna.

Milletçe yürümek yalnız yürümekten evladır.

Yaşadığımız günler Millet vasfından uzaklaştığımızı gösterdi. Düşüncelerimiz, hislerimiz ve işaret taşlarımız farklılaşmış bunu gördük. Bunu görmek, ne yapmamız gerektiğini de göstermiş oldu bir yandan.

Bizi hangi düşünce ve hisler başarılı, güçlü ve dengeli kılmışsa önceden, onlarıa yönelmek. Yapacağımız şey bu. Bilineni yeniden keşfetmek zaman kaybı.

(Ey Muhammed!) De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, diriltir ve öldürür. O hâlde, Allah’a ve O’nun sözlerine inanan Resûlüne, o ümmî peygambere iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız.” Araf. 158.

SIRTLAN MASALI

playmobil-4829-hienas-p-PPLA4829.2Hani eski Türk filmlerinde  çok işlenen bir konu vardı,  yetmişli yıllarda çok popülerdi. Şimdi de öyle, fakat o yıllarda gözle görülmeye yeni başlamıştı.

Konu şu, bir müteahhit eski bir konağın arsasına göz diker. Önce yaşlı sahibiyle konuşur, sonuç alamazsa çocuklarıyla konuşup, onları teker teker satın almaya çalışır. Yapamazsa tehdit eder. Üzerine mafyayı salar. Taciz eder.  Varislere vaatlerde bulunur. Varislerin elde edecekleri apartman dairelerinin ve menfaatlerin önündeki tek engel yaşlı ve güçsüz sahiptir. Tek bir amacı vardır işgalcinin ve bu amaç için her yol mübahtır.

Osmanlı son zamanlarda böyleydi. Arsasına göz dikilen yaşlı ama güçten düşmüş baba.  Görmüş geçirmiş fakat yaşlı ve eli bastonlu. Çok uluslu bir sülaleydi Osmanlı. Geniş bir konakta oturan, farklı etnik unsurlardan oluşan geniş bir aile. Güçten düşünce sırtlanlar etrafta dolaşmaya başladı. Konağı yıkıp onlarca yeni devlet kurulabilirdi. Sırtlanların daha da zenginleşmesi için planlar yapıldı ve evlatların bir kısmıyla da anlaşıldı. Başka çare kalmayınca hep birlikte yaşlı baba tasfiye edildi. Büyük pay sırtlanların olacaktı, kalan küçük arsa kırıntıları da anlaşılan varislere pay edilecekti. Bu paylaşımlar yapılırken de evlatlar arasında menfaate dayalı husumetler bırakılmalı ve eski aile bireylerinin ileride hiç bir şekilde bir araya gelmesi ve yeniden güçlenmesi mümkün olmamalıydı.  Öyle de yaptılar. Hep birlikte içeriden ve dışarıdan vatanı parçaladılar.

Geçen yüzyıl boyunca evlatlar birbiriyle hiç geçinemedi. Ne zaman birisi çıkıp ya biz akrabayız demeye kalksa alaşağı edildi. Sırtlanlar bütün eski aile üyelerine ayrı ayrı zamanlarda her birisine ne denli haksızlık yapıldığına dair masallar anlattılar. Eğer haklarını geri almak isterlerse yardım edeceklerine dair sözler verdiler. Hep perde gerisinde sizinleyiz dediler. Çocuklar birbirleriyle savaştılar, sırtlanlar keyfini sürdüler. Çünkü her seferinde konağın varisleri ölüyor ve sayıca azalıyordu. Düşmanlıkları daha da körükleniyordu.

Yeni nesil aile üyelerinin dünyaları artık daha küçüktü. Eski konağın küçük bir avlusuna sıkışmış yer kavgası yapıyorlardı. Bazen bir odanın içinde minder kavgası. Öğrenmiş çaresizler topluluğu. Hiç birisi de yüksek bir yere çıkıp, bütün bu alabildiğine geniş ova dururken, yahu ne minderi demiyordu.

Her birisini kahramanları vardı ama yeni nesil kahramanlar. Hepsi de sırtlanlarla dost fakat eski yaşlı öldürülen babaya düşmandı. Bütün bu kargaşanın sebebi o geri kalmış, güçten düşmüş babaydı. Sırtlanların masalları yerine basitçe düşünseler, hem sırtlanların hem kendilerinin yaşadıkları yer aslında babanın mülküydü.

Sırtlanlar sevimli görünüyorlardı. Her durumda gülüyor ve iyi yaşıyorlardı. Zengindiler.  Eski babadan kalan altınların üstüne oturduklarını bilen var mıydı? Yeni nesil bir şeyler duyuyordu ancak sırtlan masalı daha inandırıcıydı. Zira eski dedeleri, sırtlanlar zenginlerken tembel tembel evde yatmış, bir takım hurafelerle ilgilenmiş, tesbih çekmiş, içki içmemiş ve hiç eğlenmemişti. Kara sakallıydı. eğri büğrü dişleri vardı.

Bugün yine ve hala kavga eden akrabalara bir çift sözüm olacak. Silahlarınızı ve kavga ettiğiniz aklı kimden aldığınıza baksanız o bile yeter. Küçücük bir odada minder kavgası yapacağınıza bir araya gelip elinizden çalınan arsaları geri almanız gerekmez mi?

Sırtlanlardan mı korkuyorsunuz?

Gücünüz kardeşinize mi yetiyor?

O zaman gerçekten de korkaksınız.

Eğer sırtlan ağzıyla konuşuyorsanız ve yapıp ettikleriniz onları memnun ediyorsa artık siz de bir sırtlansınız.

Nasılsa bir gün Bir Süleyman gelip adalet sağlayacak. O zaman sırtlanlardan yazılacaksınız.